“Günümüzde uzmanlar ve siyasetçiler faşizmi, yalnızca popülizmi
değil, otoriter rejimleri, uluslararası terörizmi veya devletlerin
sergilediği baskıcı tutumları, hatta muhalefetin gerçekleştirdiği sokak
eylemlerini de gevşekçe tanımlamak için kullanıyor. Bu gevşeklik
tarihsel olarak sorunludur, faşizm kavramının bu gibi dikkatsiz
kullanımları popülizmi şeytanlaştırır fakat onu var eden tarihsel
sebepleri açıklayamaz. Faşizm ve popülizmin bir torbaya konulması,
genellikle statükonun popülist seçeneklerin yegâne alternatifi olarak
sunulmasına sebep olur.”
Popülizm şu sıra her kapının kilidini açan bir kavram muamelesi
görüyor. Bambaşka ülkelerdeki hareketlere, liderlere, siyasetlere
popülizm ve popülist etiketi konduruluyor. Bu adlandırmalardan da
hareketle, bir fenomen olarak popülizmin ulus-ötesi bir karakter
taşıdığına şüphe olmasa da onun ne olduğuna dair tartışmalar kısa
vadede hız kesecek gibi görünmüyor.
Federico Finchelstein, Faşizmden Popülizme adlı bu kitabında,
popülizmin ulus-ötesi karakterini tanıyarak, onu iki savaş arası
dönemde, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ve Soğuk Savaş atmosferi
içerisinde kavrıyor. Böylelikle popülizmi faşizme eşitleyen görüşleri
bertaraf ederken, faşizm mirasından devraldıklarını göstererek, onu
post-faşist bir bağlam içerisinde kavramamıza imkân tanıyor.
Bu karşılaştırmalı-tarihsel okuma, savaş sonrası zuhur eden modern
popülizmi kavramaya ve kavramların kullanımlarının önemini yeniden
hatırlamaya bir davet niteliği taşıyor.