2006 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi “Orhan Pamuk“un “Beyaz Kale” isimli kitabı Yapı Kredi Yayınları’ndan yeni bir baskı daha yaptı. Beyaz Kale’nin özetine geçmeden önce Orhan Pamuk kimdir kısaca tanıyalım.
Orhan Pamuk Kimdir
Orhan Pamuk 1952 yılında İstanbul’da doğmuş. İstanbul Robert Koleji’ndeki orta öğreniminin ardından İstanbul Teknik Üniversitesinde Mimarlık Bölümünde eğitimine devam etmiş. 3. sınıfta Mimarlık Bölümü’nü bırakarak İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nde lisans eğitimine tekrar başlamış. 1979 yılında yazdığı ilk romanı Karanlık ve Işık ile Milliyet Gazetesi’nin düzenlemiş olduğu Roman Yarışmasında birincilik ödülünü almış. Daha sonra Cevdet Bey ve Oğulları’nı 1982 yılında yazan Orhan Pamuk bir yıl sonra Sessiz Ev isimli romanı ile dikkatleri üzerine çekmiş. Sessiz Ev 1991 yılında Fransızca olarak da baskı yapmış.
1985 yılında yayımlanan Beyaz Kale isimli romanı ile dünya çapında üne kavuşmuş. Beyaz Kale 20’den fazla dilde baskı yapmış. Siyasetin içinde pek yer almamasına rağmen ilk siyasi romanı Kar 2002 yılında yayımlanmış. Kar, New York Times Book Review tarafından 2004 yılında en iyi on kitap arasında gösterilmiş. Ayrıca, 2006 yılında Orhan Pamuk Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmıştır ve bu ödülü kazanan ilk Türk’tür.
Orhan Pamuk’un Başlıca Eserleri: Karanlık ve Işık, Cevdet Bey ve Oğulları, Sessiz Ev, Şeylerin Masumiyeti, Kara Kitap, Yeni Hayat, Benim Adım Kırmızı, Kar, Masumiyet Müzesi, Kafamda Bir Tuhaflık, Kara Kitap 25 Yaşında, Kırmızı Saçlı Kadın, İstanbul: Hatıralar ve Şehir, Babamın Bavulu, Resimli İstanbul – Hatıralar ve Şehir.
Orhan Pamuk’un Şeylerin Masumiyeti isimli eserinin özetini daha önce yayımlamıştık. Dileyen okurlarımız kitabın özetine buradan ulaşabilirler.
Beyaz Kale’nin Özeti
Orhan Pamuk’un bundan önceki yazdığı eserleri bir çengelle diğer kitaplarına bir karakterle bağlanıyordu. Bu kitapta da böyle bir durum söz konusu. Kitapta kapakta da resimleri görüldüğü üzere bir hoca ile Venedikli bir köle arasında geçen iletişime tanık oluyoruz daha çok. Bunlar birbirine çok benzeyen insanlar. Aynı zamanda bu insanlar üzerinden doğu-batı, efendi-köle ilişkisini görüyoruz. Orhan Pamuk zaten çoğu eserinde doğu-batı kavramını inceleyip objektif bir şekilde eleştirmekte idi. Beyaz Kale da onlardan bir tanesi.
Kitabın okuyucular tarafından severek okunacağını düşünüyoruz. Bunun en büyük sebebi ise tarihi bir altyapısı olması ve padişahlar, sultanlar ile saray çevresinin zenginliğini bize aktarmış olması. Beyaz Kale ile birlikte post modernliğe doğru yol açan bir kanal çizmiş Orhan Pamuk. Beyaz Kale’de kullandığı üst kurmaca metinler arası teknikleriyle birlikte Yeni Tarihselcilik Akımını da burada görüyoruz. Romandaki olaylar 17’nci yüzyılda geçiyor ve tarihten alınmış kronolojik bir şekilde ilerleyen olaylar. Belli bölümlerde belli aktarımları doğru ancak aynı paralellikte ilerlemeyen olaylar da var. Örneğin padişahın babasının isminin farklı bir şekilde anlatılması gibi. Bu Yeni Tarihselcilik Akımı olarak ele alınıyor. Ama aynı zamanda tarihin ne olup olmadığını sorgulamak üzerine okura bir soru işareti bırakan, sadece okuyucuya aktarılanları bildiğimiz kısımlar bulunmakta.
Kitabın Başlangıcı
Kitabın başında Cervantes’e bir atıfta bulunuluyor. İtalyan gemileri ve Osmanlı gemileri bir araya geliyorlar ve Osmanlı gemileri, İtalyan gemilerdekileri esir alıyorlar. Oradaki müslümanları serbest bırakıyorlar. Karakterimiz olan Venedikli köle de o geminin içindekilerden birisi. Sonrasında Osmanlılar onu esir aldığında astronomi bilgisiyle, tıp bilgisiyle, fizik bilgisiyle kendini ön plana çıkarmaya çalışıyor. Kendisine eziyet yapmasınlar, zindanlara atmasınlar diye bazı şeyleri bilmese bile bildiğini iddia ediyor. Ancak, bilmediği şeyler için de kitapları var elimde, bu bilgileri ben biliyorum, sizinle paylaşabilirim diyor.
Köle yakalandıktan sonra İstanbul’a götürülüyor ve orada hoca köleyi satın alıyor. Sonrasında ikisi karşılıklı olarak birbirlerine sürekli bir şeyler öğretme derdindeler ve birbirleriyle yarış içindeler. Hoca bir anda kendini keşfetmeye başlıyor. Köle batıyla ilgili bilgileri hocaya veriyor. Hoca da köleye Türk kültürüyle, Osmanlı kültürüyle alakalı bilgiler veriyor. Köle de etrafını keşfedip Türk Kültürünün sahip olduğu değerleri keşfetmeye çalışıyor. Her ikisi de çok bilgili kişiler. Aynı zamanda silah yapım aşaması işlerine de giriyorlar.
Kitabın Dönemi
Kitapta yaşanan dönem 17’inci yüzyıl ve padişah Dördüncü Mehmet olarak aktarılmış ve anlatılan her şey gerçekten o dönemi yansıtan olaylar. Dördüncü Mehmed’in yedi yaşında tahta çıkmış olması gibi. Roman tarihsel bir roman gibi görünse de post modern anlatım teknikleriyle öne çıkıyor.
Kitabı okurken Osmanlı sokaklarını ve caddelerine uğramış oluyorsunuz. Bu zenginlikler, acaba o dönemde yaşasaydık neler olurdu hissiyatını uyandırıyor. Kitap tarihi bir altyapısının olmasıyla beraber hem hoca ve Venedikli köle arasındaki bu iletişimler, birbirleriyle yaptıkları sorgulamaları, hem batı kültürüyle ilgili soru işaretleri, hem de doğu ile batı arasındaki karşılaştırmaları kendi içinizde de yapmanızı sağlıyor.
Müslümanlıkla alakalı, köleye müslüman olma, onu dini yönden doldurma çalışma ve çabaları da var. Bu çabalar genellikle Osmanlı tarihinde anlatılan Osmanlı Devleti çok hoşgörülü bir devletti anlayışına biraz zıt bir anlatım. Osmanlı zamanında esir alınan kişiler de dahil olmak üzere hiç bir kimseye dinini değiştirme için zorlama yapılmaz, onların dinine ve düşüncelerine saygılı bir şekilde davranılır şeklinde bize anlatılan tarih bilgisi yerine sanki köleye bu konuda biraz baskı yapılıyor gibi bir algı yaratılmış. Bu noktada o tezatlık, acaba böyle miymiş sorgulaması yaratıyor insanda. Bu kitap için genel olarak Orhan Pamuk çok fazla eleştirilmişti. Belki bunların da payı vardır bu eleştirilerde.
Kitap üst kurmaca metinler arası teknik ile yazılmış bir kitap. Kitapta dikkat çeken hususlardan biri de Dostoyevski’nin Öteki romanından çokça bahsedilmesi. Romanı okuyup bitirenler Dostoyevski’nin Öteki romanını da okumak isteyeceklerdir. Umarız kitabı beğenirsiniz.
İyi okumalar diliyoruz.